10 Aralık 2025 Çarşamba

BİR BİLDİKLERİ YOK

Merhaba, blog ahalisi 😊

Hani dün "Vardır Bir Bildiği" isimli video paylaşmıştım ya; şimdi ona ithafen, ben de "Bir Bildikleri Yok" diyorum.

Diyeceksiniz ki, "Sen milletvekili misin? Değilsin. Onlar koskoca milletvekilleri, bakanlar, koskoca partilerin başkanları...sen kimsin?" Şimdi onları gözümüzde büyütüyoruz. Milletvekili olmak zor değil; ilkokul bitiren her Türk vatandaşı seçilirse, milletvekili olabiliyor. Ayrıca, onlar vekilse, ben de seçmenim.

Ha ne diyordum? Bir bildikleri yok. Amerika ne emrederse, Almanya ne derse onu yapıyorlardı; şimdi hapisteki idam mahkumu ne derse onu da yapmaya başladılar! 😠😠😡😡😠😠

Böyle bir ülkenin çökmesi kaçınılmazdır. Yani ortada bir problem var.

Önce o problemin adını koyalım: Hükümet

Yani, AKP / MHP

Problem varsa, o problemi çözmek gerekir. Peki çözüm nedir? Vaktiyle bir yerde okumuştum ama kimin söylediğini hatırlamıyorum.

Çözüm: Problemi ortadan kaldıran yanıttır.

O halde bu ülkenin problemi olan hükümeti seçim sandığı ile ortadan kaldırmak gerekiyor.

O zaman diğer problemlere sıra gelecektir.

Sığınmacılar: Suriye, Irak, İran, Afganistan, Somali...hepsi otobüs otobüs, sınır dışı edilmelidir. Sığınmacılar giderse sığınmacı problemi ortadan kalkar yani problem ortadan kalkınca, problem çözülmüş olur. Sınırlarımıza 10 m. duvarlar inşaa edilir, silahlı askerlerin nöbet tuttuğu gözetleme kuleleri yapılır. Kevgire dönmüş sınır güvenliği sorunumuz çözülür.

Ekonomi: Ekonomiyi düzeltmek için, 23 yıldır ülkeyi soyan en tepedekinden, en altına yani kıytırık adliye zabıt katibinin çaldığı altınlara kadar hırsızların Türk adaletinde, mahkemelerinde yargılanması ve servetlerine el konulmasıdır. Çalınanlar (ki, müzelerden, saraylardan çalınan sanat eserleri bile var, isim isim belli) hazineye geri konunca, sığınmacılar da gidince, ekonomi düzelmeye başlar. O parayla dış borcumuz ödenir, 1 Dolar = 1 Türk Lirası yapılır ve 100 lira ile markete gidince tıpkı bir Amerikalı gibi koca arabayı doldurursunuz. Bu yargılanmayla daha önce yazdığım AKP'nin suçları (15 Temmuz, Balyoz kumpası, Ergenekon kumpası, Atatürkçü teğmenleri ihraç, teröristlerden medet ummak vs.)da yargılanacaktır. Vatana ihanet suçunu işlediğine karar verilenler yaşına bakılmadan ömür boyu hapis cezasına çarptırılır. Bir daha da kimse vatana ihanet edemez.

Terör: Komutanlarımız bana katılacaktır. En başta narko teröristi idam etmeyip, bugünlere saklayarak hata yaptılar. Zararın neresinden dönülse, kârdır denilerek; idam cezası tekrar konulur. Başta psikopat, narkoterörist apo 24 saat içinde idam edilsin, bakın terör nasıl ortadan kalkıyor. Sosyal medyada, TBMM'de, neredeyse "Kürdistan" isteyenler tespit edilip (zor değil) Kürtçe'nin resmi dil olduğu, Kuzey Irak Kürdistan bölgesine gönderilmelidir. Onlar da rahat; biz de rahat. Aynı şekilde sosyal medyada orada, burada "Şeriat istiyoruz" diyenleri de Afganistan'a veya Suudi Arabistan'a bırakıp gelinmelidir. Orada rahat rahat şeriat kanunları altında yaşasınlar. Oh! Mis!

Uyuşturucu: TBMM'de maailesi eroin kaçakçısı olan; hatta TBMM plakalı araçla eroin kaçıran vekilimiz var! Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey olmaz. Olamaz. Büyük skandal olur. O vekil derhal atılır. Bizde bir değil; birden fazla uyuşturucu işinde olan milletvekili varmış, bakan varmış. Bizzat bu işleri iyi bilen Sedat Peker isim isim söyledi. Bu kişiler derhal vekillikten ihraç edilip, yargılanıp; layık oldukları yere yani Silivri'ye atılıp, uyuştucudan kazandıkları servet ülkenin hazinesine aktarılmalıdır. Hazine boş olduğu için yoksuluz, hazine dolunca, hırsızlar gidince, yoksulluğumuz da bitecek. 

ABD'nin işlerimize burnunu sokmaması için, ikide bir "1919'dan beri tekerimize çomak sokuyorlar, bölge için en iyisi Monarşi (krallık/ padişahlık) diyen ABD büyükelçisi Barrack "persona non grata - istenmeyen kişi" ilan edilip, sınır dışı edilir. Büyükelçilerin, elçiliğini bilmesi, işimize karışmaması sağlanır. ABD üsleri de kapatılır. Biz bağımsız ülke değil miyiz? Ne işi var yabancı ülkenin üslerinin ülkemizde? Atatürk hayatta olsaydı, ülkede ABD üssü olur muydu? E, Trump savaş mı ilan edecek? Ne yani?

Bunlar ilk aklıma gelen çözümler. Velhasıl problem ortada. Çözüm de problemi ortadan kaldıran yanıtsa, bunlar yapılmalıdır. Sizin de aklınıza gelen çözümler varsa, yorumlarda yazarsanız sevinirim. Bir elin nesi var? İki elin sesi var.

Bu ülke ABD büyükelçisinin, Trump'ın, Alman şansölyesinin, Vatikan Papa'sının hele hele hapishanedeki suçlu teröristlerin aklıyla hareket edecek kadar zavallı ve sömürge bir ülke değildir.


9 Aralık 2025 Salı

VARDIR BİR BİLDİĞİ

 


Günaydın, bu paylaşım yani video yine Twitter'dan. Video oynamazsa lütfen haber verin. Bu röportajın altında epey yorum var. 

Yorumlar bana ait değil; Twitter kullanıcısı vatandaşlara ait. Birkaçını sizin için kopyaladım. Şöyle demişler:

"Tercümesi, biz malız ülkeyi satsa bile vardır bir bildiği"

"Demek istiyor ki, benim beynimin analiz ve karar verme yeteneği yok, koyun gibi olayım, çoban nereye sürerse oraya giderim. Yazık"

"Biz geri zekalıyız düşünemiyoruz, onlar bizim yerimize düşünüp bizi güdüyor"

"Çaresizlik, yıllarca verdikleri oyların boşa gittiğini kabullenememek sonucu gelişen beyin travması"

"Sorgulayabilse dindar olmaz zaten"

(Daha onlarca yorum var. Twitter hesabı olan arkadaşlar videoda X'te izle kısmına tıklayarak yorumları da açabilirler.)

8 Aralık 2025 Pazartesi

NASIL SOYULUYORUZ? BİR VATANDAŞ YAZMIŞ


" Türk milletini mütemadiyen SOYUYORLAR! 

1 GB İnterneti 100 megabayt gibi kullandırarak SOYUYORLAR! 

Kıytırık bir telefon tarifesine 600-700-1000 TL fatura keserek SOYUYORLAR! 

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
AKP'li yöneticinin gelininin soygunu

Bir telefon alırken bir telefon parası da hükümete ödeterek SOYUYORLAR! 

Bir araba alırken bir-iki araba parası da kendilerine alarak SOYUYORLAR! 

Bir paket sigaranın 17 dalını vergi diye alarak SOYUYORLAR! 

Bir şişe rakının %70'ine vergi koyarak SOYUYORLAR! %18 olan KDV'yi %20 yaparak SOYUYORLAR! 

Zorunlu ihtiyaçlardan bile ÖZEL Tüketim Vergisi (ÖTV) alarak SOYUYORLAR! 

10 dakikalık araç muayenesine binlerce lira alarak SOYUYORLAR! 

Yap İşlet Lüplet projelerine halkın vergilerinden ödedikleri garanti ücretleri ile SOYUYORLAR! 

%80 olan enflasyonu %31 göstererek SOYUYORLAR! 

Türkiye Cumhuriyeti dar-ül harp, Türk Milleti savaş esiri, milletin parası da savaş ganimeti çünkü bunlar için!

 İşte bu yüzden bizi mütemadiyen SOYUYORLAR!..  "

Fotoğraflara gelince, en yukarıdaki Konya, adliyesinde yaşanmış. Soyan kadın, adliyede katipmiş ve suçunu itiraf etmiş.


Kaynak: Yeniçağ Gazetesi

Bir zabıt katibi daha biliyorsunuz , adli emanetteki altınları alıp İngiltere'ye kaçmıştı. Kaynanası, kayınbabası da gözaltındaymış. Bu soyguncunun da Twitter'da eski paylaşımları ortaya çıktı. Atatürkçülere, laiklere saydırıp duruyormuş! Hiç şaşmaz!  

İşin bir de şu yönü var: Bunlar basına, sosyal medyaya yansıyanlar. Bu fotoğraflar tüm internet haber sitelerinde, Twitter'da yüzlerce kez paylaşıldı. Now Haber'de altınları market arabasıyla götürdüğü anın görüntüleri izlendi. Peki ya basına yansımayanlar? Ben hep merak ediyordum, aniden milyoner oluyorlar! Düne kadar açlıktan ağzı kokan insan bakıyorsunuz ciplerde geziyor! Mesleğine bakıyorsunuz: İlkokul en fazla lise mezunu. Öyle muhteşem bir kariyeri yok! En fazla kıytırık bir memur. Demek böyle böyle zengin oluyorlarmış.  

Tırnak içerisindeki madde madde bu soygunu   X / Twitter'da  görüp, buraya aynen kopyaladım. Bir vatandaş yazmış. Profesör Facia lakâbıyla (kullanıcı adıyla) bayağı da bol takipçili, popüler bir Twitter hesabı var. Sen de sigara, içki içme diyeceksiniz; zaten ikisini de içmem. Sigaranın kokusuna bile tahammülüm yok. Eklemeyi unutmuş, biz dar-ül harp ve savaş esiriysek; karışımızdaki yani bizi yönetenler kim? Hangi milletten? 

7 Aralık 2025 Pazar

BİR TÖRE CİNAYETİ ve İLAHİ OKUYANLARIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 


68 yaşına bir ay kalan biri olarak 1960'lı gayet iyi hatırlıyorum. O zamanlar ilkokuldaydım. 1965 yılında, yedi yaşındayken Ankara, Ayrancı İlkokulu'na başladım. O yıllar okula yedi yaşında başlanırdı çünkü. Dolayısıyla, eski yılları iyi biliyorum: Hani Tayyip "Bizden önce buzdolabı yoktu" diyordu ya; 60'lı yıllarda bal gibi buzdolabı vardı. Arçelik ilk yerli buzdolabını üretmişti. Asıl olmayan Tayyipgillerin meşhur Fetö icadı "türban" idi. Ben çocukken de, gencecik kızken de sokaklarda türban diye bir şey yoktu. 

Kaynak: Sosyal medya (X eski adıyla Twitter)

Bir zamanlar sümüklü mendillerini kokladıkları, stadyum stadyum dolaşıp "Dön artık, bitsin bu hasret" dedikleri Fetö ile ülkeyi yağmalamakta anlaşamayınca, argo tabiriyle ganimeti kırışamayınca, kankaları Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretleri (!) aniden terörist Fetö oldu! Halbuki biz laikler  ta en başından onun "Fetö" olduğunu biliyorduk. CHP'li rahmetli bir milletvekili (şu an ismini unuttum) meclis kürsüsünden "Bugün kankanız Fethullah yarın sizi de sokacak" bile demişti de, Tayyipgiller yuhalamıştı.

İşte o Fetö, sadece türbanı icat etmedi. Hristiyan rahibelerine benzeyen türbanla birlikte, bir de dinler arası diyalog zırvası icat etti. Amacı, şekil olarak da, Müslümaları çaktırmadan Hristiyanlaştırmaktı. Ortadaki fotoğraf, Papa'nın geçenlerde ülkemizi ziyaretinden çekilmiş. Üç kadın, önlerinde mikrofonlar ilahiler okuyorlar. Mercimek beyinli akpgiller de "Papa'ya ilahi dinlettik yeaa!" diye seviniyor.😂😂😂


Halbuki durum tersi. Bakın nasıl? Twitter'da fotoğrafı paylaşan bir kullanıcı açıklıyor:

" Bu ilahi söyleyen arkadaşların stil danışmanlığını Vatikan'daki rahibeler mi yaptı? Bu, düpedüz Hristiyan ruhban sınıfının formel kıyafeti olan Mozetta kombini. Piskoposlar, Kardinaller arasında çok sembolik bir anlamı var Mozetta kombininin. Onlar, sizi sarıkla karşılıyorlar mı? Laçkalaşmış tropikal İslam sektörünün taze inavasyonu. Haçlı kombiniyle ilahi söylemek!


İşte Mozetta kıyafeti
Kaynak: Pinterest

Evet,  AKP yani Tayyipgiller, "Dindar nesil yaratacağım" diyerek yola çıkmıştı,  23 yılın sonunda sizi Haçlı kıyafetleriyle ilahi söyletmeyi ve idam mahkumu, narko terörist, ruh hastası, psikopat Apo'yu "önder" dedirtecek kıvama getirdiler.

Nasıl mutlu musunuz AKP'ye ve kankası MHP'ye oy verenler?

Tayyipgiller yani akpgiller öyle dindar(!)dılar ki, "Müslüman Yılbaşı kutlamaz"cıydılar. 😂😂😂 Evet yılbaşı yaklaşıyor sarıklı, cübbeli tipler sokaklarda dolaşıp "Müslüman Yılbaşı kutlamaz" diyecek. Müslüman Noel kutlamaz ama Noel kutlanan ülkeye koşa koşa gider; tıpkı Fetö gibi, Erbakan'ın kızı gibi.😂😂😂Yılbaşına karşıdırlar ama kardinal giysisiyle ilahi söyletirler. 😂😂😂

Bu arada bu yazıyı yazdıktan birkaç saat sonra yine sosyal medyada narko-terörist, psikopat apo canisinin 1998 yılında dönemin papasına mektup yazdığını gördüm. Fotosunu çektim aşağıya kopyaladım. Noktaları birleştirin arkadaşlar. Apo canisi Papa'dan medet umuyor, AKP/MHPgiller Papa'yı davet ediyor, Atatürkçü teğmenler ordudan atılıyor! Ana muhalefet partisi hapiste! Acaba bu ülkeyi kimler yönetiyor? 

Fotoğrafı tıklayarak büyütebilirsiniz
Apo'nun Papa'ya yazdığı mektup diye Google'da
aratırsanız mektubun tamamını bulabilirsiniz.

Şimdi, en yukarıdaki türban takmadığı için ailesi tarafından öldürülen zavallı kızcağızın bunlarla ne ilgisi var diyeceksiniz?

Şu ilgisi var: 

Sizi "Aaa! Cambaza bak!" diye kandırdılar. Aslında bunların dini, imanı $$$, Euro idi. Emirlerini de hep ABD'den alıyorlardı. Sizler türban takıp, takmayan kızlarınızı boğup, derelere atarken, onlar havaalanında türbanlarını çıkartıp, koşa koşa Amerika'daki, Londra'daki yüzme havuzlu malikanelerine uçtular. 

Yani...biraz akıl...dincilerle, dindarları ayırt etmesini öğrenmelisiniz. Dindardan kimseye zarar gelmez; ama dincinin, dini yoktur. O, din satar. Tıpkı, simitçinin simit sattığı gibi. Sizi kandırır. 

AKP'ye alnı secdeye değiyor diye oy atanlar, yılbaşı kutladığı için laiklere düşmandılar. Oysa laiklerden bu ülkeye zarar gelmezdi. Bilemediler.
Bakın, daha üç, dört gün önce ABD'nin Ankara'daki büyükelçisi Tom Barrack ne dedi?

"1919'dan beri tekerimize çomak soktular!"

Tam cümlesi bu değildi. Ben tercümesini yaptım. Önemli olan da tercümesi yani söylenen sözün gerçek anlamını verebilmektir. Bunu, 25 yıl önce dil bilim analizi derslerinde hocalarımız öğretmişti. Dil bilimci olmanıza gerek yok; birisi, misafirlerine

"Aaa saat de 11.00 olmuş!"

derse, aslında söylemek istediği 

"Hadi artık gidin, uykum geldi"

dir.  Tom Barrack da  "1919'dan beri ulus devletler tarafından engelleniyoruz" derken, aslında söylemek istediği Atatürk'ün ve Atatürk'ün izinde giden laik yöneticilerin laik hükümetlerin Amerika'nın tekerine çomak soktuğu idi. 

Evet, biz laikler, yılbaşı kutlarız ama dinciler gibi Hristiyan kıyafeti giyip, "Biz de sizdeniz" mesajı vermeyiz,  alt tarafı yeni umutlar, yeni hayallerle dolu yeni bir 365 günün başladığını kutlarız,  Noel de umurumuzda olmaz. Biraz leblebi, kola, gazoz, mandalina, muz yiyip, televizyonda dansöz izleyip, (o da gençliğimde kaldı) tombala oynayıp, aramızda eğleniriz ama yılbaşı kutlamakla ne Hristiyan oluruz; ne de bu ülkeye zarar veririz. 

Laiklerden zarar gelmezdi, bilmediniz, bizi düşman bildiniz halbuki durum tam tersiydi. Laiklik yanlısı bir insan yukarıdaki olaydaki gibi kızını  veya oğlunu şöyle giyindi, böyle giyinmedi diye öldürmez; Korkarım yaşayarak öğreneceksiniz. Amerika'nın, laikleri, Atatürk'ü düşman bilmesi zaten laiklerin doğru yolda olduğunun göstergesiydi. Zaten bu yüzden laik Esat, laik Kaddafi ve laik Saddam'ı bertaraf ettiler. Üç ülkenin hali şimdi içler acısı. Petrollerine, doğalgazlarına kondular. Şimdi maalesef sıra bizde. 23 yıldır yolunu yapıyorlar. Şunu unutmayın sonunda  daima Atatürkçüler, laikler  haklı çıkar. Fetö konusunda haklı çıktık. Tayyip konusunda haklı çıktık. İlk açılım konusunda haklı çıktık. Tayyip, ABD askerlerine dua ederken, Irak, Suriye, Libya konusunda haklı çıktık. Yıllar önce İran konusunda haklı çıktık. (laiktiler mollaları getirmeyin dedik), bunlar iç savaş çıkartmaktan rahat durmayacaklar, korkarım yine haklı çıkacağız. 

Sonradan not: Sondan ikinci paragrafta "Biz laikler yılbaşı kutlarız" dedim ama ben, şahsen annemi kaybettikten sonra yeni yılı asla kutlamıyorum. Hele ki, annem yeni yıldan sadece 4 gün sonra vefat ettikten sonra...Haziran ayında da vefat etse yine kutlamazdım çünkü annesiz, babasız, öyle tek başına yılbaşı kutlanmıyor. Keza Ramazan Bayramı filan. Annesi gidenler beni anlar. Olsaydı kutlardım, bir, iki çeşit yemek de yapardım, en güzel tabak, bardak takımları da çıkartırdım, mum da yakardım Yemekteyiz programındaki gibi ama şimdi çooooooook anlamsız geliyor yeni bir yıla girmek. 


3 Aralık 2025 Çarşamba

YEŞİM (ROMAN) 34. Bölüm


Korku ve panikle, Zerrin hemen Çetin'in tavsiye ettiği adamlarla irtibata geçmeye karar verdi. Anne, babasının kasasından çaldığı mücevher ve dövizlerin büyük kısmını çetenin meymenetsiz heriflerine kaptıracaktı ama başka seçeneği yoktu. Hapse giremezdi. Yüzme havuzlu villada, uşaklarla, aşçılarla dolu yaşamaya alışkındı. Sadece filmlerde gördüğü o ranzalı, bitli, pis kokulu yataklarda bir gün bile yatamaz, herkesin kullandığı tuvaletlere adımını atamazdı. Elinde göstermelik ders kitaplarıyla, Çetin'in sayesinde kaldığı evin yolunu tuttu. Komşular okuldan döndüğünü sanacaklardı. Şimdilik iyi gidiyordu kimse şüphelenmemişti. Hatta kapı komşusu yaşlı Seher teyze, kendisini üniversite için kiralık ev tutmuş, hali vakti iyi bir öğrenci kız sanıyordu. Bir de keşke ikide bir "Annenler nerede oturuyor?" , " Hangi bölümü okuyorsun?" , "Başka kardeşin var mı?" gibi ahiretlik sorular sormasa iyiydi diye düşünüyordu. Kapıda karşılaşınca,

"Allah zihin açıklığı versin kızım."

diyor o da

"Sağ olun teyzeciğim."

diyerek asansöre biniyordu.

***

Babası tanınmış bir iş adamı olduğundan Aslan'ın cenazesi bayağı kalabalıktı ve avluda çelenk koyacak yer kalmamıştı. Güvenlik, kameraman ve fotoğrafçıları engelliyordu. Uzaktan birkaç kare resim çekebildiler. Annesi ayakta zor duruyordu. Serdar'ın annesi ve babası da dostlarını bu kara gününde yalnız bırakmadılar; hatta madenin ilk sahibi yaşlı  Sadullah Bey de elinde bastonuyla mezarlığa gelmişti. Dedektif Feridun, uzak ve kalın gövdeli bir ağacın arkasına gizlenmişti. Herkes gittikten sonra da uzun süre orada kaldı. Zerrin, gizlice gelmiş olabilir mi diye etrafı kolaçan etti. Şimdi faresi Zerrin Haznedaroğlu'ydu ve sıçanı saklandığı delikten çıkartmaya uğraşacaktı. Ağaç arkasına saklı olarak kız gelir mi diye epey bekledi ama Zerrin korkusundan mezarlığa gelmedi.

Feridun, davayı yeniden alınca, adli tıpta en çok güvendiği dostu olan Zeki Karataş'ı aradı. Adam, ismi gibi çok zeki, gözünden bir şey kaçmayan biriydi. İntihar, kaza ya da doğal ölüm denilen pek çok vakanın aslında cinayet olduğunu ortaya çıkartmıştı. Bunda Rusya'da okuduğu tıp tahsilinin de katkısı vardı. Moskova'da üniversite okurken tanıştığı sarışın, mavi gözlü Svetlana ile de okul bitince evlenmiş ve Türkiye'ye yerleşmişlerdi. Eşi ve 3 yaşındaki kızlarıyla Üsküdar'da oturuyorlardı ve dedektifin iyi dostuydular; hatta zaman zaman Feridun ile birlikte Boğaz'da rakı-balık keyfi yaparlardı.

Zeki, olayı alınca hiç vakit kaybetmedi. Üzerinde beyaz önlük, başında mavi bone, elinde eldivenler, gözünde özel gözlüklerle laboratuvara girdi.

HPLC...jelfiltreleme...hipoglisemi....histopatoloji....toksiloji testleri derken, kararını vermişti: CİNAYET.

İş raporu yazmaya kaldı. Tam Feridun'u arayıp

"Sezgilerin yine haklı çıktı abi, bahçıvana insülin verilmiş yani cinayet."

diyecekti ki, "Ding!" cep telefonuna eşinden görüntülü konuşma isteği geldi. Kabul edince, gözlerine inanamadı. Ekranda sevgili karısı Svetlana ve kucağında minik kızı Zeynep oturuyordu. Karısının kafasına silah dayalıydı. Hem eşinin, hem de küçük kızının korkusu gözlerinden okunuyordu. Kar maskeli bir adam kameraya bakarak konuştu:

" Kısa keseceğim Zeki. Biz cani değiliz, karın ve küçücük çocuğunla işimiz yok ama yaşasınlar istiyorsan, bahçıvanın raporu doğal ölüm diye çıkacak. Raporu yazıp gerekli yere verdikten sonra onların kılına biline dokunmadan hemen gideceğiz. Sözümüz söz. Ancak sen de sözünü tutmalısın."

dedi ve cevabı bekledi:

Zeki'nin alnında boncuk boncuk terler vardı. Otopsiye tek başına girmişti. Tanığı yoktu. Raporu nasıl yazarsa yazsın kimse itiraz edemezdi. Üstelik kurumun en güvenilir adli tıp uzmanı oydu.

" Tamam, tamam! Tamam! N'olur onlara bir zarar vermeyin. Dediğinizi yapacağım. Söz." dedi.

Kar maskeli adam tabancayı Svetlana'nın şakağından uzaklaştırdı.

"Aferin. Doğru karar." dedi ve konuşmayı sonlandırdı.

Zeki, "Allah'ım sen affet" diyerek bilgisayarının başına geçti. Eli, ayağına dolaşarak raporu doğal ölüm olarak yazdı. Meslek hayatında ilk kez sahtecilik yapıyor ve kendini çok kötü hissediyordu. Ancak gerçek raporun bir kopyasını saklamayı ihmal etmedi. Bugünün yarını vardı. Gün gelir devran dönerse belki yaptığı hatayı düzeltecek bir şeyler olabilirdi. Kim bilebilirdi ki yarının neler getireceğini?

Raporu yazıp, bir koşu gerekli yere vermek üzere ayağa kalkmıştı ki, kapısı çaldı. Hiç beklemediği birisi içeri girdi: Özel Dedektif Feridun!





34. Bölümün Sonu

Yazan: Müjde Dural
Bu hikayedeki kişiler ve olaylar hayal ürünüdür. Çizimler de naçizane bana aittir.

30 Kasım 2025 Pazar

İNTERNET, TELEFON TAAHHÜTLERİ


Her sene aynı şeyi yaşıyorum.

Telefon geliyor Türk Telekom'dan

" İnternet sözleşmeniz üç ay sonra bitiyor, pahalı olmasın istiyorsanız, şöyle, şöyle kampanyamız var. İlk üç ay şöyle, sonrası böyle. Sonuç: 350 lira her ay ödediğim internet faturam her ay 600 TL olacakmış. Bu da en ucuzuymuş! Yahu zam gelir de 350 lirayken olsun 400 olsun. 600 ne? "

Sonunda Telekom'un internet sitesinde güya indirimli kampanya buldum da, onu seçtim. İlk 6 ay 380 ama sonraki 12 ay 721!  Daha ucuzunu bulamadım. Ölelim kurtulalım be.

O bitiyor Vodafone arıyor;

"Sözleşmeniz bitiyor bundan sonra şöyle, böyle. Velhasıl indirim derken iki katına çıkıyor!"

Yemin ederim, burama geldi. Bizler internet kullanıcısı, telefon kullanıcısı değil yolunacak kaz mıyız? Niye her yıl iki katına çıkıyor bu ücretler?


Kaynak/source:
istockphoto.com



29 Kasım 2025 Cumartesi

BU ALKIŞLAR NE İÇİN?

 




Bu alkışlayanlar vaktiyle "Üüüü! Bizi dindarız, namaz kılıyoruz, başımız örtülü diye kamuya almıyorsunuz, üniversiteye sokmuyorsunuz" diye ağlaşan AKP'li kadın milletvekilleri.

Neyi alkışlıyorlar?

Ensar Vakfı'nda yaşları 9 - 10 arasındaki 45 çocuğun taciz edildiği ortaya çıkınca soruşturma açılması reddedildiği için birbirlerine sarılıp, öpüşüp, soruşturma açılmamasını alkışlıyorlar. Çocuklara ne olduğunu bilmiyorum. Büyük bir travma yaşadılar. Ömür boyu unutabileceklerini sanmıyorum. Yaşamlarındaki her şeyi etkileyecektir. Bir aile kurmalarını, bir yuva kurmalarını, birine güvenmelerini. Her şeyi..Bunları vaktiyle kamuya, TBMM'ye sokmamakla ne iyi etmişiz. Keşke hiç başımıza gelmeselermiş. (Bu zihniyette olmayan başı örtülü kadınları tenzih ederim.)