15 Ekim 2025 Çarşamba

HARAM, ZEHİR, ZIKKIM OLSUN

 


 Bu  AKP'nin  kaç yüz vekili var? Bu kadın bunlardan sadece bir tanesi.  Diğerlerinin servetlerini varın siz tahmin edin. Bunların kıytırık ilçe başkanları, mahalle sorumluları filan bile ihya oluyordur. Ha bir de en başlarındakinin servetini hiç sormuyorum. Trump biliyor ki,  "Dediklerimi yapmazsan servetini ortaya döker saçarım" diyor. Ben de "Haram, zehir, zıkkım olsun" demekten başka bir şey yapamıyorum. (Sanki Allah'ın da çok umurundaydı. )Video çalışmazsa söylerseniz sevinirim. 

İşte bu söz konusu milletvekili (!)  Kocası tekneye 4 Milyon Euro vermiş diye iddia ediliyor.  Boşanmak için eşine 2.5 Milyon $ vermiş diye iddia ediliyor. Bu konudaki sorulara susma hakkını kullanmış diye yazıyor sosyal medyada ve sonunda yurt dışına kaçmış. Ben hayal meyal hatırlıyorum karı, koca birbirine girmiş, biri, diğerine bıçak filan çekmişti, skandal olmuştu; hatta sesli videoya çekilmişti. Çeken kocası mıydı hatırlamıyorum. Araştırırsanız çıkar ortaya internette hiçbir şey gizli kalmıyor. (Habere paylaşım yasağı getirmedilerse) 

Kovboy filmi gibi banka soyguncuları, tren soyguncuları da filmin sonunda birbirlerini vururlar. Hiç şaşmaz. 

kaynak: Onedio

14 Ekim 2025 Salı

YEŞİM (ROMAN) 28. Bölüm


Yeşim, neredeyse "Suçlular hiç yakalanmasa da, ömür boyu Serdar'ın evinde kalsak" diye düşünecekti ki, Aydan Hanım'ın aldığı güzel şeyleri tek tek poşetlerden çıkarıp bakmaya başlayan annesine katıldı.

"Kız, ne güzel şeyler almış kadıncağız. Valla mahcup oldum. Allah razı olsun. Bunlara dünya para vermiştir şimdi. Ay! Şu bluzün güzelliğine bak."

O sırada alt katta salonda ise Zerrin, Serdar'ın ilgisini çekmek için abuk sabuk hareketler yapıyordu.

"Ay! Serdar, yaşlılar gibi böyle evde oturmasana. Hadi sinemaya gidelim."

"Kusura bakma Zerrin hiç canım istemiyor. Daha yeni dışarıdan geldim zaten."

Az kalsın annesiyle alışveriş yaptıklarını ağzından kaçıracaktı ki, sustu.

"Ya? Nereye gittin?"

"Şey! Annemle bir avukat işimiz vardı kiracıyla ilgili...."

Zerrin, koltuğundan kalkıp nasılsa kimse yok diye Serdar'ın yanına geldi. Sanki küçük bir çocukmuş gibi onu gıdıklamaya, sıkıştırmaya başladı. Güya bu bir şaka(!)ydı.

"Yaa Serdaaaar! Olsun, avukatta sıkılmışsındır zaten. Hadi kalk! Sinemaya gidelim yoksa gıdıklamaya devam ederim!"

"Yapma Zerrin ya! İyi misin?"

Zerrin, Serdar'dan yüz bulmayınca bozuldu.

"Of! Aman! Aman! Sana da şaka yapmaya gelmiyor!"

"Ne şakası ya? Çocuk muyum ben?"

Zerrin, umduğunu bulmayınca, meyve suyunu içip, taze kurabiyelerini yedikten sonra ayağa kalktı.

"Ama Serdarcığım bak böyle olmadı. Bugün ters günündesin galiba, yine geleceğim ama bir yerlere götüreceğim seni, bütün gün evde oturmak da nesi? Hem bir dahaki sefere böyle surat asma ama hadi gül canım. Çuuuz!"

diyerek gitti. Serdar da rahat bir nefes aldı. Serdar'ın bilmediği bir şey vardı, Zerrin, işlediği cinayetlerin vicdan azabıyla, gece dansa gittiği klüplerindeki tiplerden bir takım haplar almaya başlamış ve onların beynindeki tahribatıyla sürekli Serdar'la ilgili hayaller kuruyordu, Serdar'la evlendiğini, Paris'e balayına gittiklerini, Seine Nehri kıyısında el ele dolaşıp öpüştüklerini. Rüyalarında da hep Serdar vardı. Arabasıyla giderken,

"Serdarcığım boşuna bana karşı koyma. Sen benim olacaksın. Kaçış yok bir tanem. "

diyerek kendi kendine gülüyordu.

Kız gittikten sonra, Yeşim'in öz babasının telefonuyla, dedektifin trafik kazası geçirdiğini öğrendiler. Serdar, dedektifin başına geleni duyunca, erkeklere çiçek almak münasip olmadığından ve adamın pipo meraklısı olduğunu anladığından, internette araştırıp, kaliteli bir pipo tütünü alıp hediye paketi yaptırıp, adamcağıza geçmiş olsuna gitti.

Ama ziyaretinin gizli bir amacı daha vardı ve bunun, başına bela açacağını henüz bilmiyordu.

Zil çalınca, Feridun, laptopuna kurduğu kameralı sistemden kapıya baktı; Serdar'ı görünce içi rahatladı ve yardımcısına kapıyı açması için onay verdi. Tedbirli olması gerekiyordu. Sadece bu olay değil, hapse tıktırdığı suçlular ve tekerine çomak soktuğu insanlardan oluşan epey bir düşmanı vardı. Az sonra, Serdar, adamın yatak odasındaydı, komodinin üstünde çakmak, pipo tutacağı, nereden bulduysa dev boyutlu bir kibrit kutusu ve bol kitap vardı. Hoş beşten sonra dedektif hemen hediyesini açtı.

"Captain Black! "

Serdar

" Valla Feridun amca, hiç anladığım bir şey değildi. İsmi ve kutusundaki yelkenli gemi resmi hoşuma gitti."

diye itiraf etti.

" İyi bir tütündür, severim hem nikotini de azdır. Çok teşekkür ederim. Kesene bereket. Ee, seni hangi rüzgar attı bakalım? Yeşim'le ilgili bilmediğim bir gelişme mi oldu yoksa?"

"Yok, hayır. Hem geçmiş olsun demek istedim, hem de Yeşim'i kaçıran o adamı bulmak için sokak sokak dolaşacağınızı duydum Metin amcadan. İşe yarar mı gerçekten?"

" Hem de inanamayacağın kadar işe yarar. Teknik takip, Mobese, kamera, bilgisayar her zaman yetmez, sokaklar ve fısıltı gazetesi devreye girer. Hele Beyoğlu'nda bir Marilyn Kâzım vardır. Çok olayı sayesinde çözdüm."

Serdar elinde olmadan kikirdedi.

"Marilyn Kâzım mı? Marilyn Monroe'daki Marilyn mi? "

"Hmm..ta kendisi."

"Hihihi, Marilyn ve Kâzım ikisini aynı anda düşünemedim."

"Ne yaparsın? Herkes dünyaya mükemmel gelmiyor evlat."

"Şey, Feridun amca, Yeşim'i kaçıran adamı bulmak için arayacaksınız ya, ben de sizinle gelebilir miyim? Bir işe yaramış olurum; hem iki kişi, bir kişiden iyidir. Yani çıraklığa talibim."

"Hmm...Netflix'teki dedektif dizilerini çok seviyorum ve fırsat ayağıma gelmişken Sherlock Holmes*1culuk oynamayı kaçırmayayım diyorsun."

diyerek gülen tatlı sert adamın bu isabetli tahminine Serdar da gülümsedi.

"Valla ne yalan söyleyeyim içimden geçeni okudunuz."

"Ama tehlikeli olabilir. Gerçek hayat diziler gibi değil. Bir saniye gecikseydim şimdi tütün yerine mezarıma çiçek bırakacaktın genç Padawan*2. Bana çarpan araba bilerek çarptı. Yeşim işini kurcalamamı istemeyen birileri var. "

diyen Feridun, gülümseyerek, eliyle Serdar'ın üzerindeki Star Wars'lı, Jedi'li tişörtü işaret etti.

Aradaki yaş farkına rağmen, onun da Yıldız Savaşları fanatiği olduğunu anlayan Serdar, bu sevimli ve IQ'sü 100 üstü olan ihtiyara daha da ısındı.

" Allah korusun! Şey, anladım ama madem öyle tek başınıza aramayın; lisede boks takımındaydım, sonra kick boksa da yazıldım. İşinize yararım belki. Ne olur ben de geleyim Feridun amca."

"Hmmm....Yeşim'i çok mu seviyorsun?"

"O kadar belli oluyor mu?"

"Eee, mesleğim bu. Peki o da seni seviyor mu?"

"Şey, bilmem ki, bazen çok ters davranıyor, çocukken de beni buz gibi göle atmıştı."

"O zaman kesin seviyordur."

"Sahi mi?"

Serdar'ın sevinçle karışık şaşkınlığı görülmeye değerdi. Feridun, gülümsüyordu. Aşık gençleri seviyordu. Mesleğinin tehlikeleri yüzünden severek evlendiği eşi ile evliliklerini sürdürememişlerdi. Kadına hak veriyordu. Çocukları olmamıştı ve dostça ayrılmışlardı. Belki de o yüzden çocukları, gençleri çok seviyordu. Kendisinin yarım kalan mutluluğunu onların bulmasını istiyordu. Ancak çocuğun başının derde girmesini de istemiyordu o yüzden de çıraklık teklifini geçiştirdi.

kaynak: stock -photo

O sırada Yeşim, güzel bahçede, Luke'un boynuna sarılmış, kimseye söyleyemediği sırrını dört patili arkadaşına döküyordu.

"Biliyor musun Luke? Çok seviyorum Serdar'ı. Acaba o da beni seviyor mudur ha? Ne dersin?"

****
Kelle, paça çorbalarının, kalsiyum haplarının da yardımıyla, nihayet Feridun Tunaoğlu'nun ayağındaki alçı çıkarıldı ve ayağını rahatça kullanabildiğini gören adam, hiç vakit kaybetmeden soluğu Beyoğlu'nun arka sokaklarında aldı. Marilyn Kâzım'ı bulmakta gecikmedi. Marilyn Monroe'nun platin saçının ve makyajının aynısını yapmış olan Kâzım, iyi biriydi, kader kurbanıydı. Belki anlayışlı bir ailesi olsa bu yollara düşmezdi. Dedektifi görünce sevindi çünkü adam ona her zaman kibar davranır, travesti diye asla hor görmez ve istediği bilgi karlığında bol bol bahşiş bırakırdı. Komiserlikten emekli olduğunu bilir ama hep "Komiserim, dedektifim" diye hitap ederdi.

"Ooo! Komiserim, dedektifim özlemiştim ayol. "

"Merhaba Marilyn Kâzım. Nasılsın?"

"Ay nası olalım ayol işte bildiğin gibi. Seni sormalı komiserim, dedektifim. "

"Ben de iyiyim sağ ol. Senden bir ricam var, şu resimdeki adamı arıyorum. Adı Ahmet'miş. Bak bakalım tanıyor musun?"


28. Bölümün Sonu

*1 Ünlü bir kurgu dedektif kahramanı
 *2 Yıldız Savaşları filmindeki jedi karakterlerinden.

13 Ekim 2025 Pazartesi

YEŞİM (ROMAN) 27. Bölüm


Yeşim ve Serdar'ın annesi saatler sonra yine hep beraber alışverişten eve döndüler. Aydan, Yeşim'e güzel şeyler almıştı.

"Niye zahmet ettiniz Aydan hanımcığım? Ben alışveriş deyince sebze, meyve neyim sandıydım. Mahcup ettiniz bizi."

"Aaa! Aşk olsun Fatmacığım, hiç duymamış olayım, Yeşim benim de kızım gibi oldu Allah kız evlat vermemişti o kadar zevkle yaptık ki alışverişi, ne olur öyle düşünmeyin üzülürüm yoksa. Hadi Yeşimciğim yeni elbiseni giy de bir görelim. Ay bayıldım ben annesi. Manken gibi Maşallah. "

"Sağolun..eksik olmayın, hadi giy gel kızım."

"Bu eşarp ve şalları da sizin için birlikte seçtik Yeşim'le..."

diyen Aydan, Fatma'ya da çok şık bir eşarp ve şal hediye etti. Fatma, teşekkür edip, kendi eski başörtüsünü çıkartıp yenisini takarken, Yeşim, üstünü değiştirip geldiğinde Serdar, uzun bir hayranlık ıslığı çaldı.

" Wow! Fıstık olmuşsun."

"Yaaa! "

diyen Yeşim, biraz utansa da, Serdar'ın hayranlık ıslığı aslında hoşuna gitmişti.

Tam o sırada zil çaldı ve yardımcıları Şenay, içeri girdi.

"Aydan hanım, Zerrin hanım gelmiş. Ne yapayım?"

Ev halkı, hem dedektif tembih ettiği, hem de Metin bey, eşinin ve çocuklarının Yeşim'in varlığından haberlerinin olmasını istemediğinden ne yapacaklarını şaşırdılar. Aydan, fısıldayarak konuştu:

"Fatmacığım, siz Yeşim'le odanızda saklanın, ses etmeyin. Dedektifin dediği gibi Yeşim'in burada olduğunu konu komşu bilmesin."

Fatma da alçak sesle

"Tamam Fatma hanımcığım..." diyerek kızıyla merdivenlere yöneldiler.  Alışveriş poşetlerini de aldılar. Zerrin, kızı olmayan Aydan Hanım'ın neden genç kız elbiseleri aldığını merak edip sorular sorabilirdi. Aydan,  Yeşim ve annesi üst kata çıkıp gözden kaybolana kadar bekledi. Sonra yardımcısına döndü.

" Tamam şimdi buyur edebilirsin kızım."

Az sonra,  Zerrin, kocaman bir gülümsemeyle içeri geldi.

"Hoş geldin Zerrinciğim ne hoş bir sürpriz!"

"Hoş buldum Aydan teyze. Şey, Serdar'a hoş geldin demeye geldim. Soma'dan döndüğünü öğrenince çok sevindim. O kötü nikâh gecesinden beri görüşememiştik. Nasılsın Serdar?"

"İyiyim sağol, sen nasılsın?"

"Ay, n'olsun? İşte, okul tatil ya, sıkıntıdan patlıyorum aslında. Aslan, arkadaşlarıyla FRP oynuyor, ben de hep istiyordum tenise yazıldım. Seni çok özledim. A? Bu da ne? Madenci şeysi değil mi ?"


Zerrin'in gözüne takılan ve "madenci şeysi" dediği, Yeşim'in hatıra olarak yanından ayırmadığı babasının baretiydi. Geldiği gün, salondaki bir sehpanın üstüne koymuş. Rahmetlinin bareti diye saygıdan ve hürmetten kimse elini sürmemişti. Aydan Hanım ve Serdar ne diyeceklerini bilemediler ancak yardımcıları Şenay

" Ha o mu? Sadullah beyin bareti o, hatıra olarak saklıyor, tozunu alacaktım da...."

Şenay, tam zamanında durumu kurtarmıştı. Aydan içinden derin bir oh çekti sonra iki genci baş başa bırakıp öğle yemeği hazırlığı için mutfağa indi. Zaten oldum olası Zerrin'i sevmezdi. Kız ona hep yapmacık ve paragöz gelirdi. Zerrin, Serdar'a baygın baygın bakıp, etkilemeye çalışıyordu. Fatma ve Yeşim ise yukarıda, yatak odalarında kendi aralarında konuşuyorlardı:

"Kızım, günahını almayayım ama senin üvey kardeşlerinin bu işle bir ilgisi olmasın?"

diye sordu.

"Kaçırılmamla mı?"

Annesi evet anlamında başını salladı.

"Ama benim varlığımdan haberi yokmuş ki...nasıl olsun?"

"O da doğru. Ne bileyim kızım. Seninle kim niye uğraşsın? Düşmanımız neyimiz de yok."

"Yok ya anne. Paranoyak olma."

" Miras işleri bazen öz akrabaları bile birbirine düşürüyor; tabii bu dediğim helal süt emmiş insanlar için değil; bilmiyorum kızım, ne bileyim, ya bir şekilde senden haberi olduysa. Hani sonuçta çok zengin bir aile sen de yasal olarak mirasçı olursun."

"Ben o adamın tek kuruşunu bile istemem ki anne!"

"Biliyom kızım. Ben de istemem ama onlar bunu bilmez ki."

"Şşşt! Anne yavaş konuş, alt kattan sesimiz duyulmasın. Dedektif ne dediydi? Kimse senin bu evde kaldığını bilmemeli."

Fatma, başını evet anlamında salladı. Fısıldayarak konuşmaya devam ettiler.

"Allah yardımcımız olsun. İnşallah o dedektif çözecek olayı. Sen de, ben de rahat eder sonra da Sarmoş'u da alıp, güzel güzel evimize döneriz."

Eve dönmek denince, Yeşim'in yeşil gözlerinden gri bulutlar geçmesi, annesinin gözünden kaçmadı.

"Kızım n'oldu?"

"Çok alıştım buraya. Bahçenin güzelliği....İstanbul...deniz....ne bileyim...şey..."

"Alışma kızım, alışma. Bizim neyimize böyle yerler, hayırlısıyla şu seni kaçıranlar yakalansın hapsi boylasınlar, evli evine, köyle köyüne. Biz de küçük evimize döneriz. Alışma o yüzden."

"Tamam anne."

Yeşim, "Tamam anne" dedi ama Serdar'ı bir daha göremeyecek oluşu şimdiden yüreğini burkuyordu ve annesi anlayacak diye de ödü kopuyordu. Aşık mı olmuştu yoksa? Aşk böyle bir şey miydi? Bir yandan da "Sen kiiiim? Serdar kim? Serdar sana bakar mı o havalı, sosyetik, zengin, güzel kızlar varken?" diyordu.

27. Bölümün sonu

Yazan: Müjde Dural
Bu hikayedeki kişi, olay ve kurumlar hayal ürünüdür, gerçek kişilerle ilgisi yoktur.

8 Ekim 2025 Çarşamba

GENÇLİĞE HİTABE'nin HANGİ PARAGRAFINA GELDİK?

23 yıllık AKP yönetiminin sonunda, Tayyip ve ortağı Bahçeli'nin şımartmaları sayesinde, "Yüz verdik Ali'ye; Ali, sı...tı halıya" misali, TBMM'de psikopat terörist, katil Apo için sloganlar atılmış. 

Şimdi, Gençliğe Hitabe'nin hangi cümlesindeyiz?

ATATÜRK' ün GENÇLİĞE HİTABESİ


Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. 
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. 

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. 

Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.


Bende söz bitti, her gün başka bir rezalete uyanıyoruz. Atatürkçü teğmenlerinin ihraç edildiği,  Apo'nun kucağına oturulan bir ülkenin sonu ne olur bilemiyorum. Yine, deist, deist, Allah, güzel ülkemizin yardımcısı olsun diyorum. 



BU DA ÜLKEMİN MÜSLÜMANLARI

 




😂😂😂😂  

Sokaklarda dolaşıp, kadınlara " Örtünün, kapanın, Müslüman NOEL kutlamaz" diyen meşhuuuuuuuur Menzilciler, şeyhleri ölünce

"Bize mirastan pay vermiyorlar"

kavgasına düşmüş. 😂😂😂😂 Lan, hani siz "Bir lokma, bir hırka" ile yaşama prensibindeydiniz? Hem niye NOEL kutlanan ülkedesiniz? Niye şöyle Mekke'ye, Medine'ye gitmiyorsunuz? Eşcinsellerin evlenebildiği, domuzun, içkinin haram olmadığı, laik, Hristiyan ülkede işiniz ne?

Almancam yok. Pankartlarda ne yazıyor bilemedim, Almanca konuşmaları da anlamadım. Türkçe bir afiş de var ama yarım kalmış yazının tamamı gözükmüyor. Yahu, buralarda para, pul için yürüyeceğinize, Gazze'ye yürüsenize. bak bir tanesi gitti, kahkaha ata ata anlatıyor sanki yardımları ulaştıramadan kös kös deport edilmemişler gibi güle, oynaya, şov yaparak anlatıyor. Kimden söz ettiğimi anlamışsınızdır, haberiniz yoksa işte bu han'fendi. Eskiden yaşım icabı hatırlarım tv gündüz programı sunardı, başı açıktı, bol makyajlıydı, Atatürkçü biriydi ya da biz öyle biliyorduk, sonra "Çok kahkaha atıyorsun" diyerek kovulduğunu söyledi. Sonra bir baktık laikliği terk etmiş; kapanmış filan, şimdi de Gazze'ye giden gemiye binip bir güzel şov yaptı. Aman nasıl kahkahalarla anlatıyor gitmiş de, çok neşeli bir gemiymiş de, en neşeli gemi bunlarınkiymiş ! 




YORUMSUZ VİDEO

 


 Bu video maalesef Atatürk düşmanı, laiklik düşmanı olduğunu her fırsatta gösteren Akit paçavrası denen gazetenin tv kanalından. Herkes görsün, bir süre sonra sileceğim. Sayfamda Akit'in videosu dursun istemiyorum. 

6 Ekim 2025 Pazartesi

İSTANBUL'un KURTULUŞU KUTLU OLSUN







Bugün 6 Ekim; yani İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşu. 13 Kasım 1918'de İngiliz, İtalyan, Yunan ve Fransız askerleri tarafından işgal edilmişti.

Uzatmıyorum, sonunda Atatürk'ün dediği gibi geldikleri gibi gittiler.

Fotoğraf, 1919 Ocak ayında, İstanbul, Karaköy meydanında çekilmiş. Tüm İstanbul Yunan bayraklarıyla donatılmıştı. Anadolu halkının

"Ankara'nın taşına bak,
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmana esir olduk
Şu feleğin işine bak..
Pek gamlıyız..
Ankara'da şanlı ordu
Düşman sardı sağı, solu
Yetiş, yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu.,,

diye adına türkü yaktığı, direnişçi, devrimci Atatürk'ümüz sayesinde İstanbul'a yine Türk bayrakları asıldı. O zaman düşman askerlerini alkışlayan Osmanlı torunları ise hiç değişmedi.  Selçuk Tepeli'nin söylediği üzere:

"Ben, Osmanlı torunu değilim; Osmanlı tarafından 400 yıl hor görülen, aşağılanan, savaşlarda harcanacak kişi olarak görülen, insan yerine konulmayan, ağır vergiler altında ezilen Türk köylülerinin torunuyum."  

Ben de, Osmanlı torunu değilim; ezilen Türk köylülerinin torunuyum. Padişahlık yanlısı değilim; ben ilkokulda Yerli Malı haftasında okula pestil, fındık, ceviz, elma, portakal meyveler, kuru yemişler getiren  (o yıllarda meyveyi, sebzeyi asla ithal etmiyorduk) cumhuriyetin, laikliğin, Atatürk'ün kıymetini bilen, yetiş, yetiş Kemal Paşa diyen Kuvayi Milliyecilerin, cumhuriyet çocuğuyum.